Aslında bu gezintim geçen yıl gerçekleşti, Yusuf ve Cengiz ile birlikte Antalya’ya gidip deniz, kum ve güneşin tadını çıkartalım diye çıktık daha sonra kendimizi Karadeniz de bulduk.
Aslında iyi ki de bulduk diyebilirim, her yıl devamlı Akdeniz veya Ege tarafına gidiyoruz bu yılda Karadenize gidip farklı bir değişikliğe neden olduk. Tabii Kayseri‘den Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin’e gidebilmemiz için Yozgat ve Çorumdan geçmemiz gerekiyor.
Yozgat’a ve Çorum’a geçmiş zamanda çalıştığım iş yerinden dolayı çok fazla gittim. Açıkçası Çorum daha fazla hoşuma gidiyor şehir konumu olarak (kişisel algılanmasın lütfen). Bu tür konuları çok fazla uzatmadan nasıl gittiğimizi, neler hissettiğimi anlatmam gerekiyor.
Yusuf gece aradı, sabah tatile gidelim mi diye. Ben de olur, bana farketmez nasıl derseniz bana uyar dedim, daha sonra hazırlandım o gece hemen ve sabah yola çıktık. Cengiz‘i evden aldık, boğaz köprüye geldiğimiz vakit aklıma bir fikir geldi, dedim ki; her yıl Akdeniz veya Ege’ye gidiyoruz bu sefer de Karadeniz’e gidelim mi? Diye sorduğumda bu kadar akıllarına yatacağını hiç sanmıyordum.
Tamam olur dedikten sonra Kayseri Boğaz Köprünün oradan direkt Yozgat tarafına döndük, yolculuk bayağı eğlenceli geçti. Nasıl geçmesin ki? Yusuf ve Cengiz tam anlamıyla kafa dengi adamlar, açıkçası ikisine de gülmekten öldüm diyebilirim… aşırı komik insanlar, var olsunlar.
Yozgatı, Çorumu, Samsunu, Ordu ve Giresun’u geçtikten sonra kendimizi Trabzonda bulduk diyebilirim. Bayağı uzun bir yolculuk oldu bizim için, aslında arkadaşlarımında en çok sevdiğim yönü budur, nerede bir ilçe veya farklı mekan görsek anında duruyoruz. Eğer bir tatile çıktık ve bunun için bir zamanımız yoksa, doya doya gezmek gerekir diye düşünüyorum.
Trabzon’a geldikten sonra çok sevdiğim askerlik arkadaşım, güzel insan Kemal Tarık Bayrak‘ın yanına gittik. Çünkü Trabzon’da kendi akrabalarım dahi olsa direkt arayacağım insan Tarık devremdir. Kendisi ile 12 ay askerlik yaptım Yayladere/Bingöl’de. Tabii askerliğimin toplamı 15 ay, bunu da dipnot düşeyim.
Kemal Tarık Bayrak kardeşim İpek Yolunda (sümela manastırı yolunda) Trabzon Ekmeği fırını işletiyor… bizler de uzun uğraşlar sonucunda sonunda yanına gidebildik, Şenol amca (babası) ile görüştük, annesinin allerinden öptük ve bizi kısada olsa misafir ettikten sonra; kardeşim çok yorgunuz ve hemen dinlenmemiz gerekiyor.
Fırından çıktıktan sonra Trabzon‘un merkezinde bulunan Yol İş Holiday Otel’ine gidip kendimizi attık, hemen bir duş, daha sonrasında güzel bir yemekten sonra merkezde bulunan bir kafeye oturduk (kafe ismi aklımda değil ama kahvesi güzeldi), güzel bir yorgunluk kahvesinin ardından başladık muhabbete…
Bu arada Cengiz ve Yusuf, Tarık ile ilk defa tanışıyorlar, şunu da söylemem gerekiyor ki aradan bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hâlen arayıp konuşurlar. Bu şekilde güzel bir işe vesile olduğumu düşünüyorum, güzel insanları güzel insanlarla karşılaştırmak bu Dünya’daki sayılı güzelliklerden olduğunu düşünüyorum.
Konaklamayı Trabzon merkezinde yer alan otelde yaptık, diğer gün sabah ise sümela manastırı’nı ve uzun göl’ü gezdik (biliyorum ikisinin arası çok uzak ama o kadar erken kalktık ki, yetiştirebildik). 2013 yılında bir kez daha gitmiştim Karadenize ve tek başıma gezmiştim. Sümela Manastırı ve Uzun Göl‘ü yeniden görmek beni bayağı heyecanlandırdı, bir söz vardır yalan Dünya’nın gerçek cenneti diye. Ben bu sözü tam olarak Karadeniz için kullanırım, muhteşem yerler.
Gezintimizin ikinci günü ise Rize olmuştu. Rize‘ye yaylalara çıkmak için gidecektik, Çamlıhemşin’e kadar çıktık onun üzerine araba çıkmadı ve bu esnada Çamlıhemşin‘e çıkarken otostop çeken bir çiftimizi yanımıza aldık, o esnada arabayı süren Cengiz, ön koltukta ben ve arka koltukta Yusuf oturuyor. Otostop çeken arkadaşlar Yusuf’un yanına oturmuşlar ve Yusuf bu sefer anlatmaya başlamış: ben de otostop çektim, beni de yoldan aldılar ama hiç güvenmiyorum bunlara, tiplere bakar mısın at hırsızı gibi demeye başlamış. Otostop çekenlerden Yasin adında arkadaşta, aman abi öyle konuşma bizi indirirler burada demişler. Yusuf âlem adamsın kardeşim, diyecek bir şey bulamıyorum sana.
O kadar muhteşem doğa harikalarını gördükten sonra Rize merkeze indik, yukarıda temiz hava insanı bayağı acıktırıyormuş. Yemeğimizi yedikten sonra yeniden yola koyulduk ve bu seferki rotamiz Artvin idi. Artvin‘e gittik, orada aslında çok kalmadık amacımız Batum‘a geçmekti ve Batum’a geçemeden geri geldik. Bunun sebebi ise Tarık‘ı aradığımda, kardeşim geçmeyin eğer plakanız 08, 53 veya 61 değil ise oranın polisi size ceza yazar dedi. Artık oranın polisleri de alışmışlar sanırım bu duruma ve yabancı plaka gördüklerinde ceza yazmaya çalışıyorlarmış, bunu da ilk defa duydum.
Direkt Trabzon‘da otelimize geldik ve yorucu günün ardından duştan sonra kafamı koyduğum gibi uyudum. Diğer gün ise yola çıktık, yola çıkmadan önce Tarık ve ailesi ile vedalaştıktan sonra bu yol üzerinden gidelim dedik. Bu yol dediğim yol ise Maçka yolu Maçkadan sonra Gümüşhane, orada Erzurum veya Sivas yolu mevcut biz Sivas yoluna döneceğimize tutup Erzurum yolu içerisinde kaybolduk.
Hep aynı yere dönüp duruyoruz, bulunduğumuz yerde internette çekmiyor, nereden gideceğimizi de bilmiyoruz. Bir ağaç altında mangal yakıp, demlenen amcaları gördük. Amca afiyet olsun, buyrun beraber olsun diye davet ettiler sağ olsunlar. Teşekkür ettikten sonra Sivas‘a nasıl gideceğimizi sorduk, amca bir yol tarif etti, tarif ettiği yolun aynısını gittik yeniden o amcalara çıktık. Bu şekilde 3 defa dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz, tam bir bumerang olmuştuk.
Yusuf arabayı kullanıyordu, Yusuf bu sefer tarif ettikleri yönün tam tersine git dedim. Ya Erzurum‘a çıkarsak dedi. Hiç olmazsa bir şehire çıkarız orada konaklarız dedim, bu şekilde hiçbir yere çıkamıyoruz. Tarif ettikleri yönün tam tersini uyguladıktan sonra Sivas‘ın Zara ilçesini gördük, sonunda çok şükür dedik. Zara ile Sivas arasıda bayağı varmış ama yeni fark ettim. Sivas‘a ulaştıktan sonra Lezzetçi isimli bir restoranta oturduk. Ayrıca tavsiye ederim, Sivas Merkezde yer alıyor. Eski Madımak otelinin hemen önündeki sokaktan araya girerek bulabilirsiniz.
Sivastan da Kayseri‘ye geldikten sonra kendimizi gece 02:30 gibi eve attık. Aslında zaman kısıtlı değildi, kısa sürdü ama bir o kadar da eğlenceli bir gezintiydi. Ben aslında kamp yapalım, doğada yaşayalım ve otostop ile gidelim her yere derdindeydim ama Yusuf arabamız var ne gerek var demişti. Otostop yapan çiftlerden birisi (Yasin) hâlen instagram hesabımda eklidir ve tam olarak benim hayal ettiğim hayatı yaşamaktadır.
Buraya kadar okuyana helal olsun diyorum, açıkçası ben şu an yazdığımı yeniden okur muyum? Orası da tartışılır.
Saygı, sevgi ve hayvanlar ile kalın.